ORHAN COPLU' YA MEKTUP
SANATA VEYA ZENAATA PARA ODEMEK VEYA ODEMEMEK
Sevgili Dostlar,
Ulke kosullari bu olunca is hayatinda basari icin baska yetenekler (
yagcilik, dolandiricilik vs. gibi) gerekiyor demisti Kanada'daki dostum
Orhan Coplu bir mektubunda bana.. Bu cok hosuma gitti.
Onun bu konuyu mektubunda yazmakta oldugu anlarda ben ise yalakalik
gerekiyormus diyordum istanbuldaki dostlarima. Bir is yerinde uzun süre
kalabilmek icin yalakaligin yaninda veya ötesinde, korkaklik, dogru
bildigini saklamak, ustune vazife olmayan seylere karısmamak, bana
dokunmayan yilan bin yil yasasin demek, ne kokar ne bulasir olmak, en
belirgin olani da hakka ve hakliya degil güce ve güclüye tapmak... gibi
ilave seyleri de iyi bilmek ve uygulamak gerekiyor diyordum ki, aynı
konuya Orhan Coplu da temas etti ve başka yetenekler deyiverdi, hepsine
bir çırpıda..
Peki bir karikatur cizen / veya çizmiş adamin yapabilecegi seyler mi
bunlar? Zaten bunlari yapabilseydi karikatur cizmezdi...
Bu
gün is görüsmesine gittim. Besiktas Fulyadaki bir ajansin okumus,
kulturlu bir patronu ile görüsüyordum. Adam dedi ki, tüm müsterilerimiz
artik ayi oldu, hepsi kultursuz ve grafik tasarima para vermiyorlar.
para var ama kultur yok, fikir ve sanat eserine para vermiyorlar, vermek
istemiyorlar... Biz de matbaa giderlerinin arasina sokusturuyoruz. O
zaman fiyati yuksek de bulsalar matbaa gideri diye razi oluyorlar,
icinde grafik tasarim parasi oldugunu bilseler ödemezler... Yani bile
bile kandirilmak istiyorlar.. Karim, hanimim beni seninle aldatsin ama
ben bilmeyeyim, görmeyeyim gibi bir sey bu... dedi...
Hani Nazim'in bir siiri vardi, onlar serpilip gelisen hayatin dusmanidir
diye...
Ben de diyorum ki; onlar emegin dusmani, onlar fikrin, dusuncenin ve
sanatin dusmani... Onlar bilimin dusmani... Onlar avukata avukatlik
ücreti ödemek istemez... Ellerinden gelse doktora ameliyat parasi da
ödemeyecekler, muayene parasi verdik ya diyecekler. Genelevde fahiseye
bile 3 aylik cek verecekler neredeyse. oysa vadeli cek kesmek Turk
yasalarina aykiri, ancak senet vadeli olur, cek nakit paradir.
Yani grafik tasarim parasi vermiyorlar deyip onu matbaa bedelinin icine
yedirmek de yanlistir, yazar cizer adama ihanettir.
Zaten Turkiyede bir sürü belediye mimar calistirmaz, sadece muhendis
calistirir, mimarlik meslegi cok lux sayilir, gereksizdir.
Simdi bütün mesele Orhan Coplu'nun kendi zevki icin cizdigi resimlere
birileri para ödeyip satin aliyorsa, o ulkede, o toplumda fikre,
dusunceye para ödeniyor demektir. Ve ben bunu mektuplar boyunca A.Vahit
Akca ile, Erdogan Karayel ile ve Avni Odabasi ile KARIKATURDEN EKMEK
YIYEBILIYOR MUSUNUZ temelinde tartismaya ve sorgulamaya calistim. Gordum
ki, grafik tasarima, mimari tasarima, cekilen fotografa, yazilan siire,
hikayeye , romana , herhangi bir fikir ve sanat ürününe para ödemek
istemeyen toplum DOGAL DIR KI KARIKATURE DE ODEMEYECEKTIR.
Veya tam tersi olarak, bu toplum, bu bireyler (dikkat; bu patronlar
demiyorum, bu toplum, bu bireyler diyorum) GRAFIKERE, ART DIRECTORE
veya GRAFIK TASARIMCIYA ve DOGAL OLARAK GRAFIK TASARIMA da PARA
ODEMEYECEKTIR, ODEMEK ISTEMIYECEKTIR cünkü KAYSERI'deki, KONYA'daki
kanape koltuk fabrikalari da textil tasarimcisina 800 dolar maas
ödemeyi cok buyuk bir para diye dusunmektedir.
KISACASI ONLAR YARATICILIGIN, FIKRIN VE DUSUNCENIN BEDAVA OLMASINDA
ISRAR ETMEKTEDIRLER.
NASIL BIRILERI ICIN MATBAANIN BASTIGI BOYALI KAGITLAR ONEMLI fakat
üzerindeki TASARIM önemli degilse... BIRILERI ICIN DE kumas, sunger ve
tahta FIKIR ve DUSUNCEDEN daha önemlidir...
(Peki fikir bu kadar ucuz ise, nicin satilmis medya kendi fikirlerini
empoze etmeye calisir, bunu empoze edenleri zengin eder?)
Ben insan oglunun tahtayi ve sungeri fikirden daha degerli bulacak kadar
salak olduguna inanmiyorum. Nasil olur da tahtaya, kumasa ve süngere
sekil veren tasarimci beyinler ile kumasi, kesip, bicip dikip, tahtayi
kesip cakan uygulayici beyinler arasinda hemen hemen hic bir fark
olmadigi iddia edilebilir?
Nasil olur da ZENAAT ile SANAT arasindaki o devasa fark bilinmez ve
saklanilmak istenir ve üzeri örtülmek istenir?
Bilindiği üzere ZENAAT artisan'dir... Sanat ise ART'tir. Eskiden "cocugu
okutamadik, bari bir sanat sahibi olsun diye bir ustanin yanina vermek"
ten kasit, bir zenaat sahibi olsun bir artizan olsun, bir maister,
(meister, master olsun) demek anlamindaydi.
Zenaat, özünde yaraticiligi barindirmakla birlikte, önceden yaratilmis
belirli kurallari konmus bir meslekte, insanin kendi el becerisi ile
düsünsel planda fazla agirligi olmayan calismalar neticesinde birbirini
tekrar eden ürünler elde etme isidir.
Buna daha çok el sanatlari da denir... (resim, grafik ve tiyatro sanati
ise ayak sanati mi oluyor acaba?)
Zenaatin disindaki sanat ise daha cok bir ve tek, biricik ve bir tanecik
ürün üretmek temelinde, osmanlicasi ile, nev-i sahsina münhasir (kendi
özel kisiligine ait), ingilizcesi veya fransizcasi ile unique , eski
deyimle yegane, yeni deyimle biricik... eşi benzeri olmayan ürünler
üretmek, yaraticilik, ilham ve esinlenmeye bagli olan, büyük ölçüde
üreticisinin özel yetilerine de bagimli ama belirli kurallar ve
sistemler olcusunde ilerleyen ve adet olarak bir tane ve ilk olmasi
bakimindan önem tasiyan bir üretim biçimidir.
Mesela Orhan Coplu'nun kagida veya tuvale cizdigi resim ilk ve tek
oldugu icin sanattir, onun cesitli tekniklerde cogaltilmis kopyalari
zenaattir.
Bir kundura tasarimcisinin ilk tasarladigi ayakkabi modeli bir sanattir,
onun seri üretimini yapan el iscligini yapan ustalar zenaatkardir.
Bir moda tasarimcisinin çizdigi elbise modeli sanat, onu diken terzi
zenaatkar ve dikim islemi bir zenaattir.
(hemen bir saptama; sanat ile zenaat ve sanatci ile zenaatkar, artist
ile artisan'in bu kadar kesin bir bicimde ayrilmadigi, cogunlukla icice
oldugu örnekler de mevcuttur, ben konu iyi anlasilsin diye bsaite
indirgedim, yoksa ne sanatkar düzeyindeki terziler oldugu gibi,
tasarimdan nasibini almamıs kopyaci tasarimcilar da mevcuttur.)
Simdi zurnanin zirt dedigi yerdeyiz, bir grafik tasarimcinin dusledigi,
tasarladigi bir logo, bir brosur elbette grafik tasarimcinin kisisel
menfaatleri icin degil, müsterinin ticaret faaliyetine yardim ve destek
olmasi icindir. Grafiker "aman ne olur sana bir logo tasarliyayim da
ekmek param ciksin" diye yalvarmamakta, aksine müsteri bana logo yap,
firmamin sembolu yok, sembol ve tanitici akilda kalici bir isaretim
olsun diye talepte bulunmaktadir.
İste bunun icin grafik tasarim bürolarina ( hatta dilim varmiyor ama
ajanslara, reklamcilara ) degil de cogunlukla ucuz olur diye matbaalara
gitmektedir musteri.
Her matbaada ise COK SUKUR en az bir iki adet adina grafiker denilen ve
bilgisayarin karsisinda oturmus bilgisayarda sekil cizebilen veya
cizemedigini oradan buradan araklayan grafik iscileri bulunmaktadir.
Iste bu bilgisayar iscileri ya sanatcidirlar ve gercekten
tasarimcidirlar ya da tasarimci degil araklayici, kopyaci, tekrarci
zenaatkarlardir... Bu arkadaslarin secilmesi, ise alinmasi ise ayri bir
faciadir. Tümüyle kendilerini secen matbaa patronunun ekonomik durumuna
ve deger yargilarina baglidir.
Aslinda Turkiyedeki
ekonomik krizlerin temelindeki arizanin bir yönüyle de bu insan
kaynaklari denilen ise personel alma ve yerlestirme
mekanizmalarinin cok kotu isletilmesinin, el yordamiyle ve cogunlukla
bilinsizce yapılan secimler neticesinde boş pozisyonlarin bile dogru
tesbit edilmeyip, dogru adam yerlestirememekle ilgili oldugunu yillardir
savunuyorum. (BAKINIZ TURKİYEDEKI ISSIZLIK BASLİKLİ YAZIMA)
Matbaaya iyi bir grafik tasarimcinin denk geldigini varsayalim. Bu
tasarimcinin tasarimina para verilmeyip, sadece matbaanin bastigi
brosüre para ödendigini bilmesi durumunda psikolojik durumu ne olur?
Yani sanatciya para verilmeyecek, sanat ürününe para verilmeyecek ama
zenaate ve zenaatciye para verilecek?
Tasarim olmazsa dev gibi matbaa makinasi ne basacak?
Müşteriler tasarima, fikre, sanata, akila para vermek istemiyebilirler.
Onlarin kültürü, egitimi veya bütceleri öyle calisiyor olabilir... Bu
müşteriler avukatlara da avukatlik ücreti, emlak komisyoncusuna da
komisyon ücreti, mali müsavir veya muhasebecilerine de hesap yapma
ücreti vermek istemeyebilirler...
Bu
müşteriler ellerinde olsa milletvekillerine de maaş verdirmeyeceklerdir,
öyle ya sadece konuşuyorlar bu milletvekilleri, konuşmaya da para ödenir
mi?
Peki ya koskoca matbaa sahiplerinin veya reklam ajansi sahiplerinin " ne
yapalim, caremiz yok, tasarim ücreti talep edip musteri
kaybedecegimize, tasarim ücretini belli etmeden matbaada basilan islerin
faturasina ekliyoruz, müsteri bunu anlamiyor... Hatta öyle
müsterilerimiz var ki, 5 milyar baski ücreti 1 milyar tasarim ücreti
diyoruz, ben tasarima ücret ödemem diyor (sanki millet fikir düsmani) --
ve 1 milyarı vermiyor, ayni müsteriye 6 milyar matbaa ücreti tasarim da
bizden olsun deyince itiraz etmiyor..." demelerine ne buyurulur?
Matbaa veya ajans sahipleri niçin müşterisine doğruyu söyleme zahmetine
katlanmiyorlar ve isin kolay tarafini seciyorlar? Yoksa gercek
tasarimcilara gercek degerinden para ödemek istemedikleri icin mi?
Gercek tasarimcilarin burunlarini büyütmermek icin mi? Bu durum islerine
gelmis olmasin sakin?
Zam isteyecek olan gercek tasarimci ve sanatcilara iki tane degnek
gösterilmis olmuyor mu?
Degnek 01; Fazla maas isteme, bak zaten kimse senin güzel oldugunu iddia
ettigin grafik tasarimlarina para vermiyor, (Ne yapalim Turkiye
böyle!!!!) burada calistigina sükret...
Degnek 02; Fazla maas isteme, bak müsteri bilgisayar kullanmasini bilse
kendisi tasarim yapacak. (Ne yapalim Turkiye böyle!!!!) Senin maasinin
yarisi kadar maasa razi olan grafik tasarimcilar var. Onlar senin kadar
kaliteli olmasa da senin yerine onlari alirim, zaten müşteri için
farketmiyor...
Bir doktora söyle dendigini düsünebilir miyiz? ; senin kadar ameliyat
yapmasini bilmese bile, isabetli recete yazmasa bile hastabakiciya
doktor önlügü giydirdik mi atesli cocuga antibiyotik vermesini o da
biliyor, hastanin ailesi icin atesin düsmesi önemli, hasta ölürse de
eceli bu kadarmıs diyorlar zaten. Onun icin fazla ücret isteme bak
piyasada doktor kilikli bu kadar hastabakici var, onlar da iki satir
recete yaziyor...
Veya söyle dendigini düsünelim; Hastanemiz zaten ameliyat ücretlerini
yüksek tutuyor, bir de doktor muayene parasi, röntgen ve tibbi tahlil
parasi diyerek müsterilerimizi (pardon hastalarimizi ) ürkütmeyelim,
sonra baska hastanelere kacarlar... Doktor bey muayene ve tahlil parasi
deyip durma, otur oturdugun yerde, halt karıstirma ... Senin yerine
calistirabilecegim senin yari fiyatina razi olan nice tip ögrencisi
var... Hem onlardan da kimse diploma filan da sormuyor...
Simdi sevgili Coplu'ya sormuştum böyle bir ulke, boyle bir memleket
olabilir mi? diye.
Yeryuzunde boyle bir ülke var mi? Böyle bir ülke var diyorsan,o ülkede
devlet var mi? diye sormuştum. Evet bunlari düzenlemek devletin gorevi
degilse kimin görevidir?
Peki o ülkede devlet yok diyelim, o ülkede grafikerler dernegi, yazarlar
dernegi, cizerler dernegi gibi meslek kuruluslari da mi yok?
Hadi bu kuruluslar da yok diyelim, o ülkede yazarlar cizerler,
tasarimcilar ve sanatcilar da mi yok???
Kafa da mi yok, beyin de mi yok Orhan Coplu??? diye sormustum sevgili
Coplu'ya..
Kanada'da böyle seyler oluyor mu?
Allah askina anlat biraz da ilac olsun su yarali yuregime... demistim
Orhan Copluya.
Cevabında demişti ki Orhan Coplu; orası Türkiye, burası Kanada.
Türkiyeye turist olarak gelmeyi çok özlüyorum.
Evet Türkiye'nin kumu denizi bol. denizi bol, ekonomik krizi bol, kerizi
de bol.Sistemleştirilmiş keriz fabrikaları keriz üretiyor, herkes keriz
olsun isteniyor.( hani hep üzerinde durduğum uyutulup aldatılmak veya
aldatılıp uyutulmak meselesi), bir şiir yazdim size; (sayin Oktay
Sinanoğlu'na ithaf ederim)
Sen keriz, ben keriz,
sanatçıya para ödemeyiz,
Oh
ne güzel güneş ve deniz.
Turist cenneti Türkiyedeyiz !!!!
Kerizliğin keyfini süreriz,
Biz, evet biz, istisnasiz hepimiz,
yapay gündemlerle kandirilip mutlu ediliriz !
(Bunu yazan, Kerizgiller familyasindan Sarsalak Kereviz)
Değerli dostlar;
Göç ( GOCMEK) kelimesinin iki anlami vardır Türkçede. Biri uzun süreli
yer değiştirmek, ülke veya şehir değiştirmek, hatta dünya değiştirmek.
İşte basit bilek gücü de nitelikli beyin gücü de göçüyor Türkiyeden,
Orhan Coplu gibi, Erdoğan Karayel gibi.
Ikinci anlami ise, bilirsiniz depremde yıkılan binalara depremde göçtü
deriz..bulunduğu yerde çökmek, olduğu yere yıkılmak, kullanılmayacak
hale gelmek anlamındadır.
Ha
işte adamin beynini göçürürler bazen, kafasına görünen veya görünmeyen
darbeler vurarak oraciga göcürüverirler beynini. Artik o kisi kendisi
degildir. Tarkan'in şarkisindaki gibi, baskasi olma kendin ol, deyisinin
tam tersine kendin olma baskasi ol haline gelivermistir zavalli, keriz
üretme fabrikalarinda.. Buna orta asya kültürlerinde mankurt etme/edilme
denmektedir.Markurtlastirmak, batılıların brain-washing dedikleri beyin
yikama sistemidir.
Yani beyin denilen organ ya yabanci ülkelere göcecektir, yada oldugu
yerde göcürülecektir.
Beyin göcü vasitasiyla o piril piril, zeka, bilim ve kültür dolu beyin,
yabanci ülkelerin kullanimina ve yararina sunulmakta, o diyarlarda
verimli hale gelmekte, hem kendisine hem de cevresine maddi ve manevi
mutluluk vermektedir.
Öte yanda , beyin göçertme mekanizmalarinin sistematik olarak
işletildigi yerlerde, niteliksiz emek nitelikli emekten çok daha fazla
rağbet görmekte ve mutluluk getirmektedir. Mesela sokaktaki herhangi bir
seyyar satıcı 1,5 milyar kazanıyorsa, bir doktor da aynı maası almakta,
seyyar satıcı mutlu, doktor mutsuz olmaktadır. Doktor işsiz kalinca
seyyar saticilik yapamamakta, ac kalmakta ama seyyar satıcı bu gün
balik, yarin limon satabilmektedir. Bilim ve kültürden uzak da olsa
yaşamini sürdürebilmektedir. Doktor ise bilimsel ve kültürel donanıma
sahip ama açlik ve işsizlik korkusuyla yasamaktadir.
Ya
da bir mimar, mimarliktan para kazanilmadigini görüp, bir lokanta açıp
zengin olabilmektedir ama bir lokantacinin, işleri kötü gidince mimarlik
yaptigina kimse tanik olmamistir.
Ileri ülkelerde meslegi
olmayip zengin olanlara rastlayamazsınız. Meslegi olup da fakir olanlara
darastlayamazsınız. Ama sanata, bilime değer vermeyen ülkelerde
mesleksiz zenginler ile meslek sahibi yoksul ve hatta issizler ne yazik
ki bol miktardadir.
Kisacasi nitelikli
beyinlerini kullanmasini bilmeyen ülkelerdeki karar verme noktalarindaki
satilmis veya uyutulmus beyinler (veya göçertilmiş beyinler); parlak
isik sacan beyinleri ya baska ülkelere göçürmekte yada olduğu yere
göçertmektedir.
Düşünceye uygulanan siyasal baskilarin da temeli buydu. Fikir ve sanat
eserlerine para ödenmeyisinin de temeli budur. Yeni buluşların ve
yaraticiligin engellenmesi amaclanmaktadir. Amaç ülkenin kalkınmamasi ve
başkalarina bagimli olmasidir.
KENDILERINE MILLIYETCI
DIYEN VE MILLIYETCI OLDUKLARINI SANANLARA ve KUVA-I MILLIYECILERE
ONEMLE DUYURULUR KI, BU FIKIR VE SANATA PARA ODENIP ODENMEME KONUSU,
ULKE KALKINMASIYLA DORUDAN ILINTILIDIR. MESELE SADECE ANTI EMPERYALIST
OLMAK DEGILDIR. SANAT ADAMLARINA SAHIP CIKMAK ULKEYE SAHIP CIKMAKTIR.
SANATI OLMAYAN
ULKELERIN HAYAT DAMARLARINDAN BIRI KESILMISTIR DIYEN ATATURK'UN BU SOZU
UNUTULMUSTUR.
Sanata para ödenmeyen ülkelerde artist dediğimiz sanatçı, (yaratici
birey) desteklenmeyecek ve ona para ödenmeyecektir, ona hayat hakki
taninmayacaktir. Onun çizdiği bir ayakkabi modeline bu ülkede para
ödenmeyecektir.
Ama o yaratici birey Italya'da yasamaya baslayip, ayni modeli orada
cizse, sanata para ödenmeyen ülkede bir kundura fabrikasi o modeli
kundura ustalari olan zenaatkarlarina imal ettirecek ve onlara para
ödeyecektir.
Beyin göçünün ve
göçertmenin sık görüldüğü ülkelerde halki aydinlatan karikatürler çizen
karikatürcülerin değil de halkı eğlendiren karikatürcülerin DAHA REFAH
içinde yaşadıkları görülecektir.
Kaliteli emege kaliteli
toplumlar para ödüyor, nitelikli emeğe nitelikli toplumlar para ödüyor.
Niteliksiz toplumlar
niteliksiz yöneticiler üretiyor, niteliksiz yöneticiler niteliksiz halk
istiyor. Niteliksiz halk niteliksiz yöneticileri seçiyor.
Nitelikli beyinler ya
dısariya göcüyor, ya iceride göcertiliyor. ya da öteki dünyaya göce
hazirlaniyor. Eskiden daha kaba yontemlerle gocertilirdi, simdi aclik,
issizlik, ekonomik kriz veya dusuk ucretle göcertiliyor.
Henuz göcertilemeyenlere ve asla gocertilemeyecek olanlara selamlarimla.
Faruk CAGLA 2006 aralik
(
Not, bu makale Orhan Coplu-Faruk Cagla mektuplarindan derlenmis olup,
Orhan Coplu'nun izni alinarak yayinlanmistır.)
|